Muhterem Kardeşlerim…

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Kıyamet derdini bilseydik, dünyada dert diye bir şey tanımazdık. Bütün geçimsizlikler, ölümü unutmaktandır. Ölümü hatırlamak, en büyük nasihattir. Her iman sahibi kimsenin, ölümü çok hatırlaması gerekir. Ölümü çok hatırlamak, emirlere sarılmaya ve günahlardan sakınmaya sebep olur. Haram işlemeye cesareti azaltır. 
Efendim;
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
“Lezzetleri yıkan, eğlencelere son veren ölümü, çok hatırlayınız!”
“Ölümden sonra olacak şeyleri, sizin bildiğiniz gibi, hayvanlar da bilselerdi, yemek için semiz hayvan bulamazdınız.”
“Ölümü çok hatırlayın. Onu hatırlamak, insanı günah işlemekten korur ve ahirette zararlı olan şeylerden sakınmaya sebep olur.”

Eski zamandaki Valilerden biri, makam mevki sahibi olup, çok zengin olunca ölçüyü kaçırır. Hayatını yeme içme üzerine kurar. Yedikçe şişmanlar, şişmanladıkça yer. Bir zaman gelir ki, şişmanlıktan yerinden kalkamayacak hale düşer. Rahatlığı sıkıntıya dönüşür. Zamanın en meşhur tabibini çağırarak bu haline bir çare bulmasını söyler. Nelere dikkat ederse zayıflayacağını sorar. Tabip, rahat bir şekilde der ki:
— Sizin perhiz yapmanıza lüzum yok, siz istediğinizi yiyip içebilirsiniz.

Vali şaşırır. Hemen sebebini sorar. Tabip şöyle cevap verir:
— Efendim, sizin iyileşmeniz artık mümkün değil, şişmanlık vücudunuza çok zarar vermiş, bir ay kadar ömrünüz kaldı. Bir ay sonra öleceğinize göre sıkıntıya girip perhize gerek yok.

Ölüm haberini duyan Vali, perişan olur. Yıllarca yaptığı, kötülükler, zulümler, haksızlıklar aklına gelir. Haksızlık yaptığı, zulmettiği kimseleri teker teker çağırtarak, fazlasıyla haklarını öder, onlarla helalleşir. Herkese iyilik yapmaya, kimsenin kalbini kırmamaya özen gösterir hale gelir. Ölüm korkusu iştahını da keser. Getirilen o leziz yemeklere elini bile sürmeden geri gönderir. Yemediği için de, her gün zayıflar. Ay sonunda, Vali olmadan önceki kilosuna düşer, normal halini alır. Bir ayı geçtiği halde ölmeyince hemen tabibi çağırtır. Bir ay geçti ben hâlâ ölmedim, bu ne haldir, diye sorar. Tabip der ki:
— Efendim, daha önce siz beni, ne zaman, nasıl öleceğim diye çağırmamıştınız. Ben tabibim, siz beni, nasıl zayıflayabilirim, bunun çaresini bul diye çağırmıştınız. Görüyorum ki, maksat hâsıl olmuş. İlacı buydu.

Tabibin bu hilesi, Valiye ders olur. Dünyaya düşkünlükten; haramdan, zulümden uzak durur.

İmtihandayız

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bu dünya imtihan yeridir. Her şeyi imtihana tâbidir. Allahü Teâlâ çok mal verir veya fakirlik verir, imtihan eder. Hep sıhhat verir veya hastalık verir, imtihan eder. Hepsi imtihandır. İmtihan demek, terlemektir. İmtihan demek, uyanık olmak demektir. İmtihan demek, “İyi çalış, verilen süre içerisinde, sorulan sorulara doğru cevap ver” demektir. Vakit dolunca kâğıt alınır, “ben şimdi yazacaktım” diyene, geçti artık denir.

Ömrümüz bitince, imtihanda yazdıklarımız için, işte kâğıdın, oku diyecekler. Oku bakalım, ne yapmışsın, gör diyecekler. Eyvah ben ne yapmışım diyeceğiz; ama bir faydası olmayacak. Bunu nasıl olsa söyleyeceğiz, vakit varken onu dünyada söyleyelim. Tevbe edip, ibadetlerimizi yapalım.

İçimizde kim bilir Allah’ın ne sevgili kulları var, onların hürmetine dua edelim, inşallah Cenab-ı Hak bizi affeder; çünkü Cenab-ı Hak halis kullarını gizlemiştir. Bu, gönül meselesidir, Allah demek meselesidir. Kimin neyi var, kim Allah’a yakın, biz bilemeyiz. Onun için Müslüman olarak birbirimizi sevmeliyiz, birbirimizin dertlerine koşmalıyız. Kaynaşmalıyız, birbirimizde fani olmalıyız. İnşallah, Cenab-ı Hak, iyilerin hürmetine bizi de affeder.

Salih insanlarla arkadaş olmaya çalışmalı. Hayırlı insan olmaya, hayırlı işlerle meşgul olmaya gayret etmeli; çünkü alın yazımız, icraatımızdır. Ne yapıyorsak alın yazımız odur.

Şeytanın arkadaşı

Eskiden adamın biri tek başına yolculuk yaparken, şeytan, insan kılığında yanına gelip, arkadaş olur. Adam öğle namazını, ikindi namazını, akşam namazını ve yatsı namazını kılmaz. Şeytan, herkesin namaz kıldığı bir ülkede, onun namaz kılmamasına hayret eder. Her seferinde, belki vaktin sonunda kılar, belki unuttu, kaza eder diye bekler; ama adamın namazla alakası yoktur. Uyuma vakti gelir, adam yatıp uyur. Sabah olur, adam sabah namazını da kılmayınca, şeytan adamdan ayrılmak istediğini belirtir. Adam, “Ne güzel, yol arkadaşlığı yapıyoruz, seni üzdüm mü? Suçum ne?” der. Şeytan cevap vermez. Adam ısrar edip, “Söylemeden bırakmam” der.

Şeytan, “Benim kim olduğumu biliyor musun?” der. Adam, “Söylemiştin ya, filancasın” der. Şeytan, “Hayır, ben şeytanım. Tam 80 bin yıl ibadet ettim. Bu kadar zaman içinde bir kere Allah’a âsi oldum ve ondan dolayı da kovuldum. Sense bir günde tam beş kere isyan ettin. Belki şimdi sana Azab-ı İlahi gelir. Senin yanındayken, ben de azaba uğramaktan korkuyorum” diyerek uzaklaşır.

Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)