Muhterem Kardeşlerim…
Her ne kadar, “Elhamdülillah Müslüman’ız” diyor ve inanıyorsak, hatta yaşamaya da çalışıyorsak ta, gene de “Ahiret için dünyalık ta lazım” düsturuyla çalışıyoruz. Doğru ancak gözümüz doymuyor. Biraz daha kazanalım, bir evim olsun, bir evim daha olsun, bir arabam olsun, bir arabam daha olsun, yok kimse muhtaç demesin diyerek daha çok kazanma hırsıyla didinip duruyoruz. Daha doğrusu adeta yarışıyoruz. Karşımızdakileri de gerektiğinde kırmaktan, küstürmekten, kızdırmaktan da geri kalmıyoruz.
Aslında bu dinin esası, gönül kırmamak ve müminlerin arasını bulmaktır. Sen haklısın, sen haksızsın demek kolaydır; ama bu makbul değildir. Çünkü haksız olanın kalbi kırılır, adı yalancıya, kötüye çıkar. Bir mümin, bir mümin kardeşine bunu yapamaz. Makbul olan, haksız olana gerekirse kendi malından verip, bu iki müminin arasını bulmaktır.
Efendim;
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Ezelde rızıkların üzerlerine, kime ait olduğu yazılmıştır. Bir kimse Hindistan’da, Afganistan’da veya Bağdat’ta olabilir. Allahü Teâlâ bizi yaratmadan önce rızkımızı yarattı, sonra bizi yarattı. Onun için, dünyada en ahmak insan, rızkı için endişe duyandır; çünkü rızkın kefili Allahü Teâlâ’dır. Peygamber efendimiz de, “Rızkın için üzülme! Takdir edilen rızkın seni bulur” buyuruyor.
Afrika’da insanlar açlıktan ölüyor, başka yerde kazadan, diğer bir yerde zelzeleden ölüyor. Oradakileri öldüren kıtlık, kuraklık, buradakileri öldüren kaza, deprem ve benzerleri, birer sebeptir. Gerçek olan odur ki, rızkı biten ölür. Kimse kimsenin rızkını yiyemez, hiç kimse de rızkını bitirmeden ölmez.
İsmail Fakirullah hazretleri, çocuk yaşta bir talebesini çeşmeye, su almaya gönderir. Çocuk oraya gider; fakat bakar ki, arkadaşları oyun oynuyor. Testiyi bırakır, başlar onlarla koşup oynamaya. Aradan iki saat geçer, çocuk su getireceğini hatırlar, eyvah, yandım der. Alır testiyi, gider suyu doldurur, gelir; fakat gelince kendisinden daha büyük olan diğer arkadaşları, “Sen nasıl hocamızı bekletirsin” diyerek onu döverler. Yapmayın, etmeyin, vurmayın derken, Fakirullah hazretleri gürültüye gelir, ne oluyor diye sorar. Çocuklar, “Efendim, bu edepsiz tam iki saat oyuna dalmış, suyu geç getirdi, o yüzden onu haşlıyorduk” derler.
Mübarek zat şöyle buyurur;
“Dokunmayın çocuğa! Allahü Teâlâ ezelde herkesin rızkını ayırmış ve üzerine ismini yazmıştır. Bu arkadaşınız çeşmeye gittiğinde, bize ait olan su daha yoldaydı, o bizim rızkımızı bekledi. Allahü Teâlâ bir gaflet verdi, unutturdu. Ne zaman bizim su çeşmeye geldi, o zaman hatırlattı. Dolayısıyla, o gittiği zaman dolduramazdı; çünkü o rızık bize ait değildi. Hiç kimse bir başkasının rızkını yiyemez.”
Bütün üzüntüler, dertler, sıkıntılar, hepsi bu dünyada kalacak, ahirete gitmeyecektir; ama sevgi, muhabbet bu dünyadan bizimle beraber ahirete gidecektir. İki zıt şey bir arada bulunmaz, yan yana gelmez. Dünyayla ahiret birbirinin zıddıdır. Bu yüzden, neyi tercih ettiğimize, neyi sevdiğimize çok dikkat etmeliyiz. Nasibi olan, aklı olan, elbette ahireti tercih eder, dinimizin emir ve yasaklarına severek uyar. Bu sevgiyle de dünyadan imanla ayrılır, ebedi Cennet nimetlerine kavuşur.
Allahu Teâlâ ümmeti Muhammed’i her haline şükreden kullarından eylesin. (Amin)