Muhterem Kardeşlerim…
Vücudumuzun normalde bir statik elektrik dengesi vardır. Vücut sağlığı bu elektriksel denge ile yakından alakalıdır. Bu denge, psikolojik gerilimler, iklim şartları, giyim eşyaları, yaşama ve işyerleri ve bu arada guslü gerektiren hallerle bozulur. Bu elektriksel yük, öfke halinde normalin dört katına, guslü gerektiren hallerde 12 katına çıkmaktadır.
Efendim;
Günümüzde Kızıl ötesi, Enfra-Rouje ışınlarla dış derinin özel fotoğrafları çekilmiş, bu fotoğraflarda gusül gerektiren hallerden sonra, vücudun bütün yüzeyinin fazla Statik Elektrik tabakasıyla örtüldüğü tespit edilmiştir. Bu tabaka, derinin oksijen alışverişine engel olduğu gibi, cildin renginin bozulmasına ve çabuk kırışmasına sebep olur. Bu durumdan kurtulmak için vücudun iğne ucu kadar yeri dahi kalmayacak şekilde tamamen yıkanması gerekir. Böylece su zerreleri, olumsuz elektrik gerilimini alarak, vücudu topraklıyor ve yeniden normale döndürüyor. Bu açıdan gusül, tıbbi yönden de mutlaka yapılması gereken bir temizliktir.
Bozuk kıyas
Bir hoca, “Dişi altın veya gümüş telle bağlamanın caiz olduğu kitaplarda yazıldığına göre, kaplama ve dolgu yapılırsa gusül sahih olur” diyor. Bu kıyası doğru değildir. Hiçbir muteber kitapta, “Kaplama ve dolgu gusle mâni değil” diye yazmaz.
Altın dişin caiz olması, guslün caiz olduğunu göstermez. Bu kıyas, çok bozuk ve yanlıştır. Mesela erkeklere gümüş yüzük caizdir. Yabancıya göstermemek şartıyla kadınlara altın yüzük de caizdir. Gümüş ve altın yüzüğün caiz olması ayrı şey, gusle mâni olup olmaması ayrı şeydir. Eğer yüzük dar olup altına su geçirmezse gusül ve abdest sahih olmaz.
Dişleri altın telle bağlamak, dolgu ve kaplama gibi değildir, altına su geçirir. Birbirine kıyas etmek bâtıldır. Kaplama ve dolgunun altına su geçmediği için Hanefî'ye göre guslü sahih olmaz.
Kafadan konuşan bazı zamane hocaları, “Zaruret olduğu için dolgu gusle engel olmaz” diyorlar. Zaruretin ne olduğunu bilmiyorlar. Zaruret hiçbir çıkış yolu bulamamak demektir. Diyelim ki, birinin burnu kopsa, oraya yapay bir burun yapılsa, hiçbir mezhepte bunun kurtuluş çaresi yoktur. O zaman bu zaruret olur ve gusle mâni olmaz. Ama dolgu, iki mezhepte gusle mâni değildir. Yani bir kurtuluş yolu olduğu için zaruret sayılmaz. Dört mezhepte de ağzın içini yıkamak farz olsaydı, dört mezhepten birini taklit imkânı olmadığı için, zaruret olurdu. Zaruret olunca da taklit gerekmezdi. Fakat Mâlikî’de ve Şâfiî’de, gusülde ağzın içini yıkamak farz olmadığı ve bu iki mezhepten birini taklit etme imkânı olduğu için, dolgu zaruret olmaktan çıkar. Bu iki mezhepten biri taklit edilerek dinin emrine uyulmuş olur.
Zarurete bir başka örnek:
Bir ihtiyaçtan dolayı başa saç ekilse, dört mezhepte de başı yıkamak farz olduğu için, başka bir mezhebi taklit imkânı yoktur. Taklit imkânı olmayınca zaruret olur. Zaruret olunca da gusle mâni olmaz. Bu inceliği bilmeyenler kafadan atarak, “Diş dolgusu zarurettir, gusle mâni olmaz” diyorlar. Başka hak bir mezhepte çıkış yolu olunca zaruret olmuyor. O mezhebi o konuda taklit edince de mesele kalmıyor.
Kafadan konuşanlar, “Sargıya mesh edildiğine göre, dişe de mesh edilir” diyor. Hattâ “Ayaktaki mestin üzerine mest edildiğine göre dişe niye mesh edilmesin?” diyenler çıktığı gibi, “Ojeye bile mesh edilir” diyenler var. Zamane hocaları işi çığırından çıkarıp, dînî emirleri bozuyorlar.
Hele diş dolgusunu sargıya veya meste benzetmek dînî bilgilerden yoksun olmanın alametidir. Yanlış ve bâtıl bir kıyastır.
Din kitaplarında deniyor ki:
“Vücuttaki yaraların üstüne konan sargılara meshedilir. Yara iyi olduktan sonra, sargıya meshetmek caiz olmaz. Eğer bu sargıları kaldırmakta bir güçlük olursa, sargıları çıkarıncaya kadar altlarını yıkamak sakıt olur. Çünkü bunlar zaruretle konulmuştu. Yani yarayı tedavi etmek, eski hâline getirmek için konulmuştur. Kaplama ve dolgu ise, dişi tedavi etmez, eski hâline getirmez. Hasta dişin, oyuk dişin o hâliyle bir müddet daha kullanılmasını sağlar. Eğer dolgu, dişi tedavi etseydi, yani dişin çürüğünü kaldırıp eski hâline getirseydi, sargı gibi zaruret olurdu. Ama böyle bir zaruret olmadığı için dolgu dişi sargıya benzetmek bâtıldır.”
Allahu Teâlâ cümlemizi kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)