Falcılık, Bâtıl inanç ve Hurafeler

Muhterem Kardeşlerim…

Her yazımızda olduğu gibi, sizlere önemli konuları öncelikle sahih kaynaklardan, Tam İlmihal Saadeti Ebediyye, İmamı Rabbani Hazretlerinin Mektubat, Hakikat Kitab Evinin İhlas Yayınlarından faydalanarak, bu yazımızda da “Falcılık, Bâtılinanç ve Hurafeler” konusunda sizleri bilgilendirelim istiyoruz. 

Efendim;

Yıldız falı, kahve falı, el falı gibi her çeşit fal hurafedir. 

Hadis-i Şeriflerde buyuruluyor ki:

“Falcının, büyücünün söylediklerine inanan, Kur'an-ı Kerime inanmamış olur.” [Taberani]

“Fal baktıran, falcıya inanmasa bile, kırk gün namazı kabul olmaz.” [Müslim]

Cincilere ve büyücülerin, söylediklerine, yaptıklarına inanmak, bazen doğru çıksa bile, Allah’tan başkasının her şeyi bildiğine ve her dilediğini yapacağına inanmak olup, küfürdür. Büyü öğrenmek de, öğretmek de haramdır. Müslümanları zarardan korumak için öğrenmek de haramdır. Hayırlı iş yapmak için de haram işlemek, büyü çözmek için büyü yapmak da caiz değildir. Büyü yaparken, küfre sebep olan bir şey yapmak küfürdür. Böyle olmazsa, büyük günahtır. 

Hadis-i Şerifte, “Büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan bizden değildir” buyuruldu. (Bezzar)

Burçlara göre fal açmak da hurafedir. Her burçta doğan aynı karaktere sahip olsa, bütün dünyadaki insanlar burç sayısı kadar yani 12 karakterli olurlar. Aynı burçta doğan iki kişiden biri âlim, diğeri zalim, biri sert, öteki yumuşak olabilir. İnsanların karakterlerini burçlar tayin etmez.

Siftah olarak alınan parayı çeneye sürmek, güvercine kağıt çektirmek, misafir giden evi 3 gün süpürmemek, salı günü yola çıkmamak, sabunu elden ele vermemek, kötü bir şey söylendiği vakit eliyle bir yere tıklayarak şeytan kulağına kurşun demek, cenazede küreği birinin eline vermeyip yere atmak, lohusa kadının kırkı çıkıncaya kadar, dışarı çıkmaması, yanında birinin bulunması, hatta yanına bir süpürge olsun koymalı demek, kırkı çıkmamış iki çocuğu birbirinin yanına getirmemek bâtıl inançtır.

Hıdrellezi, Nevruzu, Noeli kutlamak, dert ve dilek için yatırlarda bulunan ağaçlara çaput bağlamak, türbelere mum dikmek, cenazeyi yüksek sesle tekbirle veya marşla götürmek, matem işaretleri taşımak, çelenk götürmek caiz değildir.

Bid’at olmayanlar

Bid’at ehli, aşağıdakileri de hurafe saymışsa da yanlış söyledikleri çeşitli kitaplarda yazılıdır:

Kur'an ve Hadiste olmayıp da, icma veya Kıyası Fukaha ile meydana gelen hükümler bid’at değildir.

İki Bayram arasında nikah yapmak caizdir. Peygamber Efendimiz, Cuma gününe rastlayan bir Bayram günü, namazdan sonra, nikah yapması istenince, “İki Bayram arası nikah olmaz” buyurdu. Yani vakit dar, bayramlaştıktan sonra tekrar Cuma Namazı için Mescide geleceğiz demek istemiştir.

Nazar için kurşun dökmek, Nazar Boncuğu takmak, tarlaya at kafası takmak bid’at değildir. Bunlara bakılınca, gözlerdeki şua ilk defa oraya gider ve Nazar önlenir. (Hindiye)

Ölü işittiği için, ölüye telkin vermek sünnettir.

Devir ve İskat bid’at değildir.

Definden sonra, mezarlıkta, cenaze sahiplerine taziyede bulunmak bid'at değildir.

Peygamber Efendimizin âdet olarak yaptığı şeyleri yapmamak [mesela entari giymemek] yahut da yapmadığı şeyleri yapmak, [mesela çatal kaşık kullanmak] bid'at değildir.

Ölmüş evliyaya adak yapmak, yani mübarek bir zatı vesile edip, Allahü Teâlâ’ya yalvarmak caizdir. Mesela, “Hastam iyi olursa, sevabı Seyyidet Nefise hazretlerine olmak üzere, Allah için, adak olarak bir koyun keseceğim” demek. Burada, Allahü Teâlâ için kesilen adağın sevabı SeyyidetNefise hazretlerine bağışlanıyor, onun şefaati ile, Allahü Teâlâ, hastaya şifa veriyor kazayı, belayı gideriyor. Koyunu mezar başında kesmek haramdır. Puta tapanların, put yanında kesmelerine benzememeli. Türbenin avlusu genişse, bir kenarda kesilebilir.

İşleri, Allahü Teâlâ’nın yaptığına inanarak, türbelerdeki Evliyadan yardım istemek, onların hürmetine dua etmek de bid’at değildir. Hazreti Mevlana, “Ben ölünce, beni düşünün, imdadınıza yetişirim” buyurdu. Deylemi’nin bildirdiği “Kabirdekiler olmasa, yeryüzündekiler yanardı” Hadis-i Şerifi de, Allahü Teâlâ’nın izni ile, ölülerin dirilere yardım ettiğini göstermektedir.

Fal ve din istismarı

Kabataş parkında çoluk çocuk oturuyorduk. Esmer bir kız, yanımıza yaklaşıp, “Şu gözlüğümü bir takayım, falınıza öyle bakayım. Neyse halın, çıksın falın” dedi. Ben de, başımdan savmak için, “Biz fala mala inanmayız” dedim. Hemen, “İyi ama beyim, ‘Fala inanma, falsız da kalma’ dememişler mi? Sen yine inanma. Falına bakar, karamsarlıktan kurtulursun, rahata kavuşursun” dedi. Falcıyı uygun şekilde uzaklaştırdıktan sonra, Peygamber Efendimizin, “Falcının söylediklerine inanan, Kur’an-ı Kerime inanmamış olur”buyurduğunu oradakilere söyledim. Benim Hadis-i Şeriften bahsettiğimi gören, bid’at sakallı bir genç, yanıma yaklaşarak, “Amca, duamı almak istemez misin?” dedi. Onun ne demek istediğini anlayamadım. Elimdeki galetayı ona verip, “Dua edersen et, bana niye soruyorsun?” dedim. Eli ile para işareti yaptı. Sonra anladım ki, “Para ver, sana dua edeyim” demek istiyormuş. Halbuki dini alet etmek doğru değildir. Çünkü Allahü Teâlâ, Âdem aleyhisselama, “Sakın ola ki, neslin dini geçim vasıtası yapmasın, din ile dünya menfaatini talep edenlere yazıklar olsun”buyurmuştur.

Kabir fareleri

Kabataş’a gelmeden önce de, Beşiktaş’a uğramıştım. Mezarlığın yanından geçerken bir Fatiha okuyayım, dedim. Hemen yanıma bir genç gelip dedi ki:

- Amca hazır hatim var.

- Kaça satıyorsun?

- Amca Kur’an satılır mı, satılsa ona değer biçilir mi?

- İyi ama sana ne vereceğiz?

- Gönlünden ne koparsa...

- Sen Hâfız mısın?

- Elbette amca.

Cebimden çıkardığım Tebareke cüzünü gösterip sordum:

- Şunu bir okur musun?

- Amca, Hâfız olan Hoca efendidir. Hatmi de o hazırladı. Ben sadece vazifeliyim.

- Hatimlerin parasını Hoca efendi ile müşterek mi paylaşıyorsunuz?

- Hayır, ben aldıklarımın hepsini veriyorum. O da duruma göre az çok veriyor.

- Hoca Efendi para ile Kur’an okumanın caiz olmadığını bilmiyor mu?

- Bilmez olur mu hiç?

- Biliyor da niye Hatim sattırıyor?

- Amca biz Hatim satmıyoruz. Hediye ediyoruz. Para veren olursa alıyoruz.

- Delikanlı Müftiyüssekaleyn diye birini duydun mu? Sen şu Hoca Efendinin adını söyler misin?

Genç, söylediğim kelimeyi anlamadı galiba. Müftü Müfettişi mi ne zannetti.

- Hoca Efendi öldü, sağlığında verdiği hatimleri bağışlıyorum.

- Anlaşıldı. Bak sağlığın yerinde, alnının teri ile kazansan olmaz mı?

- Olur, bundan sonra öyle yaparım, diyerek uzaklaştı.

Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)